“Türben görününce anlarım ki
Öldüm, bana türbedâr sensin.”
Abdülhak Hamit Tarhan
Zor zamanlarda en zor kelamları haykıran ve yazan üstad bir kalemi daha kaybettik. Adı Ömer OKÇU, mahlası Hekimoğlu İsmail, en meşhur eseri Minyeli Abdullah.
Toplumumuzun içten çürümesine mani olmak için ulaşımın zor olduğu zamanlarda ülkemizi bucak bucak gezen, halkımızla muhabbet eden, kalemini elinden düşürmeyen, yazdığı roman ve deneme kitaplarıyla derdini belli eden üstad, ifadeleriyle de dermanı bulmaya çalışıyordu.
İslam’ı dört duvardan oluşan camilerin içindeki hapis hayatından kurtarmak ve dinin hayatın her saniyesine hitap eden bir hakikat olduğunu tekrar hatırlatmak için, cılız nefesini közün üstündeki kül dağlarını dağıtmak için kullandı.
Yaşadığı zamanda İslam’ı yorumlarken ifrattan da, tefritten de kaçarak makul bir yol çizmeye çalıştı. Ne sadece bu dünyaya ne de sadece öbür dünyaya önem verdi. Her iki dünyaya da verilmesi kadar değer verdi. Vahye de önem verdi, akla da önem verdi. Ama aklı putlaştırmadı. Aklı putlaştırmadığı gibi dünyaya da hakir bakmadı. Bu dünyada zenginliğe düşman değildi ama ihtişama düşmandı, fakir gibi yaşamamaya düşmandı. “Süper güç olmayı hedeflemeyen ibadet anlayışı, ne dünyada, ne de ahirette kurtarıcıdır!” diyerek bu dünyada ne için çalışılması gerektiğini anlatmaktadır. Çünkü gücü olmayan Müslümanlar izzetini, şerefini, namusunu, neslini korumakta acze düşer.
“İslamiyet için değil, Müslümanlar için reform gereklidir” diyen üstad bu kelamıyla genel ifadelerin karşısında dimdik durmaya çalışırken, zihinlerdeki bulanıklığı gidermek için çırpıcıyı ters yöne çevirmekte de bir o kadar mahirdir. Her ne kadar az anlaşılsa da… Gerek art niyetle gerek sığ düşünceyle zikredilen genel ifadeleri boşa çıkarmaya çalışan üstad, Ramazan orucunu fakirlerin halinden anlamamız için bir fırsat olduğunu ağzını doldura doldura söyleyenlere karşı söylediği şu sözler hakikatin ışığından nasiplendiğini göstermektedir. “Fakirlerin, yoksulların, açların halini anlamak için oruç tutmak çok faydalıdır diyordu vaiz efendi. Hayır, hayır ben hiçbir zaman oruç ile fakirlerin halini tam anlayamadım. Çünkü oruçlu zamanımda aç isem, biliyorum ki akşam çeşit çeşit yemekler var. Hâlbuki fakir gündüz açtır, akşama da bir şeyi yoktur. Ne zaman eline ne geçeceğini bilmiyor, ben onun halini nasıl anlarım?”
Sadece zamanı, sadece insanları dert edinmeyen üstad, devrimizin büyüklerini de derdine dâhil etmiş, eleştirilerde bulunabilmiştir. “Sigara gibi küçük bir alışkanlıktan insanları vazgeçiremeyen bu devrin büyükleri, ilmen ve hayalen Asr-ı Saadet’e gitsinler, küçük kuvvetle, küçük bir gayretle, kötü alışkanlıkların bütününü kaldırıp, yerlerine iyi alışkanlıkları koyan Peygamberimizin iki cihan serveri olduğunu bir daha görüp, anlasınlar” diyerek imkânlar ile çabalar arasındaki dengesizliği apaçık şekilde ortaya koyarak, bozulmanın sebepleri arasında bir maddeyi de açık açık göstermiştir. Tabi anlayabilene…
Müslümanların sadece dini ilimle yetinmemesi, pozitif bilimler dediğimiz ilmin diğer sahalarında da kendilerini geliştirmelerini vurgulayan üstad “ilmin müminin yitik malı” olduğu hakikatini nasıl kavradığını şu sözleri gerekli izahatı yapıyor: “Müslümanlar da “şeriat-ı garra” denilen Kur’an ve hadis ilmine vakıf fakat “şeriat-ı fıtri” denen felsefeden, mantıktan, sosyolojiden, biyolojiden, “şeriat-ı kevni” denilen fizik, kimya gibi bilimlerden habersiz kalmış”.
Sloganların serin ve rahat gölgelerinde sıcaktan korunmak yerine, gökyüzünde en dik açıyla duran güneşin altında tevekkül görünümlü tembelliğe, başlangıcı düzgün olan bozuk yola ve sağdan yaklaşan şeytana karşı çektiği kaleminden dökülen şu sözler küfrün ve münafıklığın alnına sıkılan nokta atışlarıdır. Mürekkeple, kurşun kalemle… “Allah, diyen yolda kalmaz diyerek hareket eden bir kimse yaptığı işlere Allah adıyla başlasa bile, Allah’ın emirlerini tutmadığı, yasaklarından kaçmadığı sürece, Allah diye diye yolda kalacaktır”.
Müslümanların en zelil olduğu bu zamanda hiçbir sünneti küçümsemeyen lakin icra edilecek sünnetlerin zamana göre sıralanmasına dikkat etmektedir üstad. İmanı kurtarmanın, tevhit itikadını canlandırmanın hayati olduğu bu zamanda hurmayla oruç açmanın faziletlerini konuşmak yerine “Taif’te taşlanmak, Medine’de aç kalmak, Uhud’da yaralanmak da sünnettir” diyerek Efendimizin (sav) hayatına daha büyük pencereden bakabilmenin yolunu açmıştır.
“Nehrin kenarındakiler suyun kıymetini bilmez” dedi, Üstad Hekimoğlu İsmail ve şöyle devam etti sözüne: “Sararan otlara onu sor”.
Allah rahmet eylesin…
Yorum yazarak Karamandan.com Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Karamandan.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA), Anka Haber Ajansı (ANKA) tarafından servis edilen tüm haberler Karamandan.com editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Karamandan.com değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Karamandan.com Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Karamandan.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA), Anka Haber Ajansı (ANKA) tarafından servis edilen tüm haberler Karamandan.com editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Karamandan.com değil haberi geçen ajanstır.