Muhalefet, demokratik sistemlerde siyaset kurumunun en önemli aktörlerindendir. Özellikle iktidar muhalefet ilişkileri siyasetin temel direği olarak nitelendirilebilir. Bu ilişki çerçevesinde iktidardan elinde bulundurduğu gücü, demokratik sistemi sarsmayacak ve muhalefetin çalışma alanını daraltmayacak şekilde kullanması beklenirken; muhalefetten ise doğru eleştiri ve çözüm önerileri ile milli meselelerde özellikle uluslararası alanda yürütülen politikalarda iktidarla ortak hareket etme tavrı beklenir. Türkiye’de muhalefetin tutum ve davranışları ile iktidarla olan ilişkisi her zaman tartışılan ve geleceği de etkisi altına alan bir şekilde oluşmuştur.
Muhalefetin temel görevinin her şeye karşı çıkmak, ne yapılırsa yapılsın bir kulp takıp eleştirmek olmadığı bilinmektedir. Buna karşın iktidar da özellikle önemli meselelerde muhalefeti dikkate almalı ya da bir başka ifadeyle görmezden gelmemelidir. Sorumlu devlet anlayışı ile siyasete bakmanın gereği, millet menfaatlerini gözetmenin zarureti ile birlikte hareket edilebilmelidir. Ancak Türkiye’de muhalefet iktidar ilişkileri incelendiğinde özellikle muhalefet açısından ciddi problemli alanların varlığına şahit olunmaktadır.
Muhalefetin, Türkiye’nin anayasa ve hükümet sistemi gibi en temel meselelerinde bile bırakınız görüş bildirmeyi, beraber hareket etmeyi; ülke olarak milli bir duruş sergilenmesi gereken konularda bile aykırı davranmayı muhalefet sanan bir tavır içerisinde olduğu görülmektedir. Elbette muhalefet eleştirecektir ancak eleştirdiği gibi aynı zamanda çözüm üretecek ve belirli konularda da beraber hareket edebilecektir. Bu doğrultuda, eleştirinin yapıcı ve yıkıcı yönleri çok iyi analiz edilmelidir. Nitekim ülkenin ve milletin bir adım ileriye taşınması adına somut ve rasyonel çözüm önerileri sunmak ile sırf iç politik sebeplere ve stratejilere dayalı olarak hükümeti eleştirirken aynı zamanda devletin temel paradigmalarına karşı çıkmak arasındaki nüans büyük önem arz etmektedir.
Türkiye’de özellikle son dönemde, muhalefet iktidarı elde edebilmek için her şeyi mubah gören bir mantıkla hareket etmektedir. Türkiye’de muhalefet, adeta “iktidarı düşürmek için vatanı bile düşürmeye hazır” konumdadır. Bu durum ise muhalefetin, Türkiye üzerinde hedeflenen oyunun bir parçası ve taşeronu olarak görülmesine sebebiyet vermektedir. Lider Devlet BAHÇELİ oynanan bu oyunu; “Türkiye'nin planlı bir kaos sürecine sokularak toplumsal mukavemetinin zayıflaması, sosyal ve ekonomik direncinin zaafa uğraması hedeflenmektedir. Bu yolla da her türlü dış tesir ve telkine açık olması, nihayet müdahale edilebilir bir kıvama gelmesi üst bir akıl tarafından kurgulanmaktadır” şeklinde net olarak ortaya koyarken, muhalefetin bu oyun karşısındaki durumunu ise; “Maalesef siyasi genetik yapısıyla oynanan, kurumuş yaprak gibi kökünden savrulan Cumhuriyet Halk Partisi bu şer planın tam göbeğindedir. Zalimler eliyle senaryosu yazılan, taşeronlar kanalıyla servisi yapılan Türkiye aleyhtarı karanlık projenin kanlı kuryesi HDP; kiralık figüranı ise İP’tir” ifadesiyle özetlemiştir.
Siyasette yaşananların medyaya yansımalarına kısaca göz atıldığında muhalefetin bu durumu net bir şekilde görülmektedir. Üstelik bu durumun tespiti için çok da uzağa gitmeye gerek yoktur. Birtakım gelişmelere karşı ani ve sağduyudan uzak vahim tepkilerin verilmesi ve bu tepkiler aracılığıyla da toplumsal fay hatlarını derinleştirici hamleler geliştirilmesi, belirgin bir tutum olarak değerlendirilmektedir. Örneğin, Konya’da uzun yıllardır iki aile arasındaki husumetten kaynaklanan bir vakıayı, CHP’nin HDP’nin ve görev alanının dışında her işin içinde olmayı görev zanneden Türk Tabipleri Birliği’nin, “ırkçı bir saldırı” olarak ilan etmeleri ve ülkemizde sürekli varmış gibi gösterilmeye çalışılan “Türk-Kürt kavgası” senaryosuna hizmet eden bir muhalefet düşünülebilir mi? Akabinde ulusal alanda bu elim hadisenin gerçek boyutları kamuoyu nezdinde net bir biçimde anlaşıldığında ise bu senaryo karşısında millet önünde bir özür dilemekten imtina etmek hangi açıdan değerlendirilecektir?
İç politikanın yanı sıra uluslararası alana bakıldığında şu soruyu sormak elzemdir: Bir muhalefet partisi genel başkanı ülkedeki diğer ülke temsilcilerine mektup yazarak siyaset üretebilir mi? Bu düpedüz işbirlikçilik değil midir? Bu durum aynen Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında Ali Kemalleri Damat Feritleri ve dönemin aydın kisvesi altında kendini işgalcilere pazarlayanların yaptıklarını bu dönemde gözler önüne sermektedir. Benzer şekilde bu ihaneti Balkan Savaşı yıllarında da “Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin” propagandası şeklinde yapmışlardır. Şu anda da Türkiye’de muhalefetin yaptığı tam anlamıyla bu değil midir? Muhalefetin bu tutum ve davranışlarına bakılarak Türkiye’de bir iklim krizi değil de bir muhalefet krizi olduğu açıktır. Dolayısıyla siyasi yapıda demokratik sistemde elbette muhalefetin varlığı zaruri bir unsudur. Ancak bir ülkede muhalefet olmak ile bizatihi o ülkeye muhalif olmak arasında derin bir uçurum vardır. Bu uçurumu tarih sahnesinde görememiş olanlar elbette politik bir kayboluş içerisinde olacaklardır.
Muhalefet ve Zillet İttifakı söz ve eylemlerde artık hiçbir milli ve manevi değeri önemsememektedir. İktidarı elde edebilmek adına her türlü iş birliğine açık bir vaziyet almaktadır. Elbette bu ittifakın kendi içlerinde geliştirdikleri ittifakta kurulma aşamasından itibaren en özel görevin İP’e düştüğü görülmektedir. Esasen İP konusundan söylenebilecek çok şey varken en son bir şehit yakınımıza gösterdikleri tavır ve İP’in genel başkanının bir ziyareti esnasında aleni bir şekilde terör ağzı kullanan bir kişiye gösteremediği tavır aslında aynı tertibatın birer tezahürüdür. Her iki durum da siyaset üstü her Türk vatandaşının dilinin lal olduğu yer olarak ifade edilebilir. En fazla “bu kadar da olmaz” demekten öte bir şey denilemez. İP’in içine düştüğü durum; merdi kıptinin şecaat arz ederken sirkatin söylemesinden başka bir şey değildir. Yüreği vatan sevgisiyle dolu devlet ve millet derdi olan güzel insanımızın karşısında söyledikleri aslolan hallerine bir kılıftan ibarettir.
Muhalefetin değerlendirilmesi gereken bir diğer konusu ise Türkiye’nin uluslararası alanda yürüttüğü politikalara olan tavrıdır. Türkiye’nin son dönemlerde Doğu Akdeniz’den Ege’ye Ortadoğu’dan Afrika’ya pek çok alanda üstüne gelen ülkelere karşı gayet net bir tavır aldığı ve esnek davranmadığı ortadadır. Bu politikanın ülke menfaatleri adına gayet yerinde olduğu ise başta alanın uzmanları olmak üzere konuyla alakalı pek çok kişinin malumudur. Dünyanın neresinde olursa olsun böylesi hariciye meselelerinde muhalefet partileri ülke çıkarları açısından iktidarı destekleyen söylemler geliştirirler. Ancak Türkiye’de muhalefet ise bu durumda bile iktidarı destekleyen beyanattan ve tavırdan kaçınmakta, hatta iktidarın diplomasiyi doğru yönetemediğini ısrarla vurgulayarak iktidarın karşısında yer almaktadır.
Türkiye’de muhalefetin söz ve eylemleri incelendiğinde net bir şekilde ortaya çıkan durum; muhalefetin vatan, millet ve devlet gibi asli kavramlara gerek sevgisinin gerekse saygısının kalmadığıdır. Yürütülen siyasette ise iktidar olmak amacıyla öncelikle siyasi etik olmak üzere ahlaki bütün değerleri yok sayarak hastalıklı bir ruh haliyle iktidara odaklanılmaktadır.
Sosyal medya incelendiğinde her gün yoğun bir şekilde FETÖ-PYD gündem belirleme çalışmalarıyla karşılaşılmaktadır. Bu merkezlerden yaratılmaya çalışılan gündem ve söylemler takip edildiğinde hemen akabinde Türkiye’de muhalefetin dilinde de aynı söylemi görmek neredeyse rutin haline gelmektedir. Bu da net bir şekilde Türkiye’de muhalefetin söylem ve eyleminin yurtdışından farklı mahfillerden yürütüldüğünün net bir ispatı olarak ifade edilebilir.
Türkiye’nin çözüm bekleyen pek çok problemi vardır. Siyasi partilerin ise varlık sebebi bu problemlerin çözümünü üretmektir. Hal böyle iken muhalefetin Türkiye’nin hangi meselesine çözüm önerisi sunduğu Türkiye’de muhalefetin tartışılması gereken en önemli meselelerinden birisidir. Muhalefetin yaptığı tek şey ise sadece karşı çıkmaktır. Bunun ötesine geçtiği son dönemlerde hiç görülmemiştir. Bütün bu hususlar ise bir hakikat olarak aziz Türk milletinin gözleri önündedir. Bu nedenle unutulmamalıdır ki Lider Devlet BAHÇELİ’nin ifadesi ile: “Türkiye’nin son yıllarda karşılaştığı her neviden saldırı, sabotaj ve suikastlar yabancı başkentlerde mayalandırılan demokrasi dışı siyasal bir tasarımın provası niteliğine işaret ederken, aynı zamanda devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün zedelenmesi de hesaplanmıştır. Fakat bu hesabın her zamanki gibi Türk milletinden dönmesi mukadderdir.”
Dr. Turan Şener
Yorum yazarak Karamandan.com Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Karamandan.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Karamandan.com editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Karamandan.com değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Karamandan.com Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Karamandan.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Karamandan.com editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Karamandan.com değil haberi geçen ajanstır.