Kendimi değerli ve değersiz hissettiğim zamanlar oldu. Bununla birlikte kendini değerli ya da değersiz varsayan insanlar gözlemledim. “Değerlilik” ve “değersizlik”in insan yaşantısına doğrudan yansımaları olduğuna çokça şahit oldum ve tecrübe ettim. Herkesin malumu bir meseledir ki çoğunlukla maddi zenginlik, saygınlık, şöhret çevresindeki şeyler değerli kabul edilirken maddi fakirlik, itibarsızlık, tanınmıyor olmak silik ve sevimsiz olarak göze çarparak değersiz kabul edilebiliyor.
Herkesin değer ölçüleri ve kabulleri farklı. Bu farklılık yaşamlarımızı da farklılaştırıyor. Nitekim yaşantımızı değerlerimiz üzerine bina ediyoruz ve birisi için çok değerli olanın bir başkası için değer ifade etmemesi farklılıklarımızı ortaya çıkarıyor. Öyle yaşamlar görüyoruz ki birinin baş üstünde tuttuğu şey bir başkasının ayakları altında olabiliyor. Kiminin peşinden koştuğu bir şey kiminin kaçtığı bir şey oluyor. Değer olarak kabul ettiklerimiz ulaşılması, kazanılması, elde tutulması, korunması gereken amaçlar haline dönüşüyor yaşantımız sürecinde.
Basitçe; değer ölçülerimiz hedeflerimize, hedeflerimiz de yaşam biçimimize yön veriyor diyebiliriz. Bu iddiamı basitçe doğrulamak için kendimize, çevremizdeki insanlara, tarihe adını kazımış şahsiyetlere bakabiliriz. Bakınız nesiller boyu hafızalardan silinmeyen isimlerin eserlerine, davalarına, dertlerine. Örneğin Sezai Karakoç’u kıymetli yapan ve mücadelesine anlam katan sadece şairlikteki yeteneği midir yoksa uğruna yaşadığı değerleri midir? Bir insanın yaşamını ve ölümünü anlamlı ve kıymetli kılan nasıl yaşadığı mıdır ne için yaşadığı mıdır? Dönüp bakalım kendimize; amaçlarımızın, uğraşlarımızın, dertlerimizin ardındaki “değerler” nedir? Kendimizi değerli veya değersiz hissettiren nedir?
Evet, insanlığımızın temel motivasyon ve ihtiyaçlarının önemli bir kısmı “değer” kavramı çevresinde şekillenmektedir. Varlığımıza, hayatımıza, ölümümüze anlam ve değer katmak yaşam serüvenimizin asli gaye ve gayretidir. Ebediyet arzusu ve yaşama aşkı içindeki çaresiz insan, nihayeti ölüm olan bir hayat karşısında varlığını ve yaşamını anlamlandıracak esas değeri aramak, bulmak, bilmek mecburiyetindedir. Zira bir hiç pahasına yok olup gitmek fikri bile kalpleri kararmamış bütün insanların gönüllerinde ızdırap veren yaralar açar. Nice şairlerin şiirleri bu fikrin feryadı ile ağlamaktadır. Ciltler dolusu kitaplar ölümün karşısında varlığımızın ve hayatımızın değerini nasıl bulabiliriz diye yazılmış ve yazılmaktadır.
Neyse ki nefsimiz bizi ölümün bizden çok uzakta olduğuna hatta belki de öyle bir şey olmadığına çoktan ikna etmiş ki bizim böyle bir arayış ve dertlerimiz yok. Bırakalım yazarlar bu soruları deşsin, ihtiyarlar düşünsün, şairler feryad etsin, ölen varsa da Allah rahmet eylesin. Öyle mi? Peki madem, ölüm kadar uzağa(?) gitmeyelim ve bugünümüze bakalım.
Bugün itibariyle “dün” ve dünden önceki bütün “dün”ler öldü. Ölümün manasını bulamayıp “yokluk” olarak gören kişi için bütün geçmiş ölü hükmündedir. Yaşanmış ve yokluğun karanlığında kaybolmuştur. Yeni bir gün ise, yok olmaya namzet an be an karanlığa akan yeni saniyeleri, dakikaları, saatleri ifade etmektedir. Yaptıklarımız yıkılıp gitmekte, söylediklerimiz unutulmakta, sevdiklerimiz ayrılmakta, beklentilerimiz her zaman risk altında; bir şekilde her şey bozuluyor, yıpranıyor, çürüyor, kırılıyor, siliniyor, müddetini tamamlayıp kayboluyor. İster bugün, ister dün, istersen yarın…
Ebediyete aşık olan insan kalbi, bu faniliğin karşısına nasıl bir değer koymalı ki her vakit geçiciliğin rüzgarında savrulup gitmeyip kalıcı bir mana ifade edebilsin? Hangi değer vicdanımızın ebediyet sancılarına deva olsun? Hangi sebep aklımızı yokluk fikrinin karanlığından kurtarsın. Bu noktadan kalıcı olan her ne varsa değerlidir. Geçici olanın kıymeti de geçicidir. Öyleyse insan, hayatın anlamını ölümün anlamı içerisinde aramalıdır.
KADİR KATIRCI
Yorum yazarak Karamandan.com Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Karamandan.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA), Anka Haber Ajansı (ANKA) tarafından servis edilen tüm haberler Karamandan.com editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Karamandan.com değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Karamandan.com Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Karamandan.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA), Anka Haber Ajansı (ANKA) tarafından servis edilen tüm haberler Karamandan.com editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Karamandan.com değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(2)Kemal Bey - Kadir Bey kaleminizi sağlık. Hoş bir yazı olmuş.
Kadir Katırcı - Eyvallah Kemal Bey, teşekkür ederim.
Yazılan yorumlardan Karamandan.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA), Anka Haber Ajansı (ANKA) tarafından servis edilen tüm haberler Karamandan.com editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Karamandan.com değil haberi geçen ajanstır.