Karamandancom'un gurbetçi yazarı Abdullah Konuksever'in gurbetçilerin yaşamına dair ele aldığı "Amsterdam Turistleri" romanının beşinci bölümü. Romanın bölümleri sırasıyla yazarımızın Karamandancom üzerindeki sayfasında yayınlanacaktır.
Konfeksiyonda kesime yardım, ev terzilerinden gelen işleri teslim ve kontrolden sonra Güdük ütü yapıyordu. Ramazan ise overlokçu olmuştu, Metine yardım ediyordu. Hamallık kadar yorucu değildi ama bazen 20 saat çalışılıyordu.
Kesim uzayınca bazı ev terzileri sırf vakit geçsin diye ile havadan sudan muhabbet ediyorlardı. Canını sıkan da oluyordu elbette; bazen iş sayısında pürüz çıkıyordu. “Sen yanlış saydın!” diye itiraz edenler oluyordu. Bazı ev terzileri da yanlış iş yaptıklarına körü körüne itiraz ediyorlardı. Ramazan işin içinden çıkamayınca, patronu devreye sokuyordu. Bir defasında patronu ile ev terzisi yaka paça olmuşlardı; 10 pantolon eksikti ama adam bir türlü kabul etmiyordu. İlk önce yanlış sayıldığını iddia etti, kendi de sayınca sayıya itiraz edemedi.
Bu sefer: “zaten eksik vermiştiniz!” deyince iş çığırından çıktı. Ertesi gün 10 pantolonla geldi ve bunları ortaya atıp gitti. “ Bir kaç pantolon için söylemedik laf bırakmadınız, görgüsüzler sizi !” demeyi de ihmal etmedi. Kendisi ise 1 parça iş eksik çıkınca nerdeyse 10 defa saydırırdı. Patron seslenmese adam resmen 10 adet pantolonun üzerine yatacaktı, kimlere peşkeş çekecekti kim bilir. Adam gittikten sonra başka bir ev terzisi, onu başka konfeksiyondan da tanıdığını anlattı. Meğer her yerde aynısını yaparmış. Eksik iş verdiğiniz diye bir kaç pahalı pantolon evde alı koyarmış.
15 - 20 saat çalışmak zaten ağırdı, üstelik dengesizin biriyle uğraşmak insanın pilini bitiriyordu. Kendisini teselli edecek, derdini dinleyecek kimse de olmayınca hayat çekilmez hale gelmişti.
Memlekette çok ağır mesaiden sonra kendini bekleyen birileri vardı. Her şeyden önce sıcacık, ter temiz, pırıl pırıl mütevazı bir eve girip döşeğin üzerine uzanmak bile ilaç gibi geliyordu. Daha sonra kendini toparlayabilmesine yardımcı olan başta Melahat ve Şirin vardı. Kızı, boynuna sarılıp öptükten sonra bütün yorgunluğunu unuturdu. Melahat ise hemen sofrayı kurup Ramazan uykuya dalmadan önce yemeğe çağırırdı. Üstüne de güzel bir çay içtikten sonra çok geçmeden ne kadar yorgunluk varsa geçerdi sanki. Hamallıkta, sırtı ağrırdı. Melahat şişe çekip sırt ağrısını tedavi ederdi. Melahat’ın en çok anlayışını beğenirdi, canı sıkkın olduğunda ateşin üzerine körükle gitmezdi. Sabırla sakinleşmesini beklerdi.
Yunus ile Emre’de burnunda tütüyorlardı. Oğlanlar, dışarıda top oynamaktan, evde ise aralarında didişmekten başka bir şey bilmezlerdi. Onların o didişmelerini bile ne kadar özlemişti.
Yine çok yoğun ve yorucu bir günden sonra hemen gidip yattı; sevdiklerinin hasreti içini cayır cayır yakıyordu. Canı bir şey yemek veya içmek istemiyordu. Hemen uykuya dalıp daha fazla hüzünlenmek istemedi.
Güdük, arkadaşı bir şey demese de ne kadar üzgün olduğunu görüyordu ama yapabileceği bir şey yoktu. Dinlendikten sonra kendine geleceğini düşündü. Yatmadan önce bir şeyler yemek için mutfağa geçti. Mutfakta bir bardak kahve içti, yemek yiyemedi, anacığı aklına gelince yemek ağzında çoğaldı.
Ramazanın uyuduğunu görünce sevindi, walkman’a kaset koyup dinlemeye başladı. Arabesk ninni gibi geliyordu. Bir iki şarkı dinlemişti ama halen uyuyamamıştı. Ramazan’ın irkilerek uyanmasından korktu.
- Ramazan abi! Neyin var? Kâbus mu gördün?
Ramazan bir dakika hiç bir şey demeden yatakta oturdu. Sonunda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Kocaman adamın çocuk gibi ağlamasına dayanamayan Güdük’ te ağladı.
Güdük, arkadaşının yanına geldi ve ona sarılıp dakikalarca ağladı. Neden sonra Ramazan kendini toparladı. Kızını rüyasında gördüğünü anlattı. Rüyasında kızı kuyuya düşerken baba diye çığlık attığı için korkup uyanmış.
- Olum, beni bırak ta sen niye ağlıyorsun?
- Abi, sen gece yarısı uykunu bölüp ağlarken ben ne yapaydım? Ben de özledim, anacığımı, memleketimi… Tek hasret çeken sen mi misin sanki?
- Güdük, ne hallere düştük ya! Bu muydu bizim Avrupa hayalimiz? Ama kabahat bizim, memlekette rahatlık battı! Kimseyi dinlemedik, çıktık geldik sürünüyoruz işte!
- Bugünlerde geçer be abi, yiğidin başına her şey gelir! Önemli olan yıkılmamaktır. Hadi uyuyalım, yarın yine dengesizlerle uğraşacağız.
Abdullah Konuksever