NATO, FETÖ VE APO

NATO, Fetö ve Apo isimlerinin yan yana gelmeleri tesadüf değil. Üçü de uluslararası terör, mafya ve suç örgütü. İlkinden başlayalım, yani NATO’dan. NATO’nun kuruluşu 1950’li. Türkiye’nin sözde savunma paktı olarak gösterilen bu suç örgütüne giriş tarihi 1952. NATO kurulur kurulmaz ilk ne yaptı, bir bakalım!

Üye her ülkede gangsterlerden, eşkıyalardan yer altı örgütleri kurdu. Sözde “vatanseverler” adı altında kurulan bu örgütler, Soğuk Savaşı’n sürdüğü on yıllar boyunca özellikle anti-komünizmle mücadele adı altıda, “tam bağımsızlık” şiarıyla yola çıkan, emperyalizme kafa tutan ülkeleri hallaç pamuğu gibi attı.

ABD, tekerine çomak soktuğunu, sokacağını hesap ettiği ülkelerde her türlü tezgâhı kurdu. NATO’nun eli hep bağımsızlıktan, çağdaşlaşmadan yana olan ülkelerin gırtlağında oldu. İspanya iç savaşı, Yunanistan kalkışması, ABB tarafından bu ülkelerin kan gölüne çevrilmeleri ile sonuçlandı.

Anlayacağınız, 2. Dünya Savaşı’nda 60-60 milyon insan ölürken, NATO kurulduktan sonra gerek iç savaş gerek ayaklanma gerek doğrudan savaş, suikast, sabotaj ve bombalamalarda bu sayı çoktan aşıldı.

NATO, on yıllar içinde evrildi, yeni yeni stratejiler taktikler öğrendi, öğretti. Hele ki, İtalya, Türkiye, Yunanistan’ın da aralarında bulunduğu ülkeler NATO’nun gizli ordusu gladyo operasyonlarının uygulama sahası oldu.

NATO’nun afili ismi altında asıl olan ABD politikalarına karşı çıkan, çıkacak çıkma ihtimali olan ülkelerde derin ordular kurmak oldu. Özellikle Türkiye’de bu suç örgütünün kuruluş tarihini de 1952 yılına kadar götürmek mümkün. Bu suç örgütlerinin ideolojik tandansları hep anti-komünizm üzerine oldu. Sözde komünizmle mücadele etmek adı altında kurulan  sivil toplum örgütlerinde gelecek on yılların liderleri kadroları oluşturuldu.

Gün geldi bu kadrolar Milliyetçi gün geldi Solcu gün geldi mukaddesatçı adlar altında sahaya sürüldüler. İşte gladyonun ya da suç örgütlerinin lider ve kadroları da zaman zaman yap yana geldi. Gerek PKK ve gerekse FETÖ ABD’nin iki suç örgütünün adı olarak karşımıza çıktı.

AYNI YERDE EĞİTİM ALDILAR

PKK’nın ele başı Abdullah Öcalan ile FETÖ ele başı Fetullah Gülen, ilk ideolojik, örgütsel eğitimlerini Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği’nde aldılar. Hatta bu iki ismin kurduğu örgütlerin ilk kadroları da bazı eylemlerde yan yana geldiler. Dönemin Yargıtay Başkanı İmran Ökten’in Maltepe Camii’nde kılınan cenaze namazını protesto eden isimler arasında Abdullah Öcalan ve FETÖ’nün ilk kadrolarından Alaaddin Kaya’nın yan yana gelmelerini de tesadüf olarak görmemek gerekiyor. 

Hep Öcalan hem Gülen, örgütlenmede de aynı taktiği ve yöntemi kullandılar.  Her ikisi de “tek adam üzerine örgütü inşa ederken, propaganda yöntemlerinde de aynı taktiği kullandılar. İlk kasete konuşmalar, bunların dağıtımı da bağış ya da himmet adı altında para toplanması da iki örgütün aynı kaynaktan beslendiğinin önemli bir göstergesi.

Yalnız, arada bir de fark var, Apo devlete silah çekerken, Gülen, daha sinsi ve daha da deneyimli olarak devletin silahını, tankını, topunu, uçağını, parasını, yargısını, polisini ele geçirme yoluna giderek, daha da profesyonel olduğu ortaya koydu.

TEHLİKEYİ İLK GÖREN ERDOĞAN

Söz fazla uzatmaya gerek yok; FETÖ ele başı PKK’ya bile şapka çıkartır bir strateji izleyerek devletin kılcal damarlarına sızdı, sızdırıldı. 15 Temmuz 2016 tarihine giden yolda ülkeyi yöneten hemen herkesin bir payı, bir suçu elbette ki var. Siyasisinden askerine, polisinden hakimine kadar herkesin sorumlu olduğu bu yapılanma 2000’li yıllara kadar sinsi sinsi örgütlenerek, dağılıp, kök salarak devlet mekanizmasının adeta kendisi oldu.  Artık, FETÖ suç örgütü devlet içinde devlet değil, devletin kendisi oldu. Bu güç zehirlenmesi, dur durak bilmez istekler ile dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkmaya başladı. Genel Kurmay Başkanı’nın, kuvvet komutanların atanmasından, milletvekili seçimine, belediye başkanından vali emniyet müdürlerini belirleme cüretini gösterdi. Öyle bir zaman geldi ki dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bu hale isyan etmek zorunda kaldı.

Dönemin Başbakan Erdoğan 2010 yılının Ocak ayında düzenlenen ilk Bakanlar Kurulu toplantısında FETÖ’nün örgütlenmesinden ilk kez yakındı. Kabine üyelerine, “Öyle bir hale geldik ki, bir hizmetliyi bile biz seçemiyoruz. Hepsinde hizmet hareketin belirleyici olduğunu görüyoruz. Bu durum kabul edilemez” diye konuştu.

Sonra ne mi oldu?
İşte o Kabine toplantısında Erdoğan’a belki de tarihinde ilk kez geri adım attırıldı. Dönemin etkili ve yetkili bakanları Bülent Arınç, Hüseyin Çelik ve Zafer Çağlayan’ın da öncülüğündeki isimler, Erdoğan’a karşı çıkmaya cüret ederek, “Hizmet hareketine dokunmayın. Onlar ağzı dualı, alnı secdeye gelen insanlar” dediler.

İsyan karşısında Erdoğan, sustu, susmak zorunda kaldı.

15 TEMMUZ

Peki sonra ne oldu, malum 15 Temmuz, klasik bir darbe değil, işgal girişimiydi. Türk Ordusu’nun, polisinin, hakiminin, maliyesinin içindeki şebeke TSK’nın silahı tankı, topu, uçağı, helikopteri ile ABD adına Türkiye’yi işgale kalkıştı.

Uyumayan bir millet Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde bu işgal girişimini bertaraf etti. 251 Şehid’e onun üç katı Gazi’ye ve milyarlarca lira mali kayba neden olan bu işgal girişiminden sonra Erdoğan, haklı olarak kürsüye ilk çıktığında FETÖ terör örgütünü millete anlatırken, “Bu örgütün kötülüğünü en yakın arkadaşlarıma bile anlatamadım” diye sitem etti.

FETÖ BORSASI, KHK VE TAHLİYELER

İşgal girişimi bertaraf edilir edilmez, sıra haliyle FETÖ’nün kökünün kazınmasına sıra geldi. Olağanüstü koşullara karşı olağan üstü uygulamaya geçen devlet Kanun Hükmünde Kararnameler ile asker-polis ve FETÖ ile şöyle veya böyle iltisaklı olanları ya cezaevlerine koydu ya da kamu kurum ve kuruluşlarından tasfiye etmeye başladı.

Süreç yürüdükçe, FETÖ darbe üstüne darbe yedikçe içte ve dışta da mızırtılar başladı. Hele parası çok olan FETÖ cülerin veya hatırlı kişilerin yakınları olanların tahliye edilmeleri konusu sık sık dillendirilmeye başladı. FETÖ borsalarının kurulduğun iddia edenler oldu. Oysa aynı borsaların Ergenekon, Balyoz vs. süreçlerinde de kurulduğu konuşuluyordu.

Mağdur edebiyatının etkili bazı isimler tarafından dillendirilmesi işi ise tuz biber oldu. FETÖ ile yapılan mücadelede yanlışlar, eksiklikler yok mu? Elbette ki var, oldu olacak. Karşımızda 50-60 yıllık bir örgüt var. Bu örgüt ile mücadele de kararlık ve sabır gerekiyor.

Bu örgüt kararlılıkla, sabırla on yılları bulan bir sürede ağını genişletti. Öyleyse mücadele etmek de kolay ve kısa süreli bir yöntem değil. On yıllara yayılacak, yayılması gereken bir süreç söz konusu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’da bu kararlılık ve sabır var. Devlet aklının temsilcisi de zaten Erdoğan.

Böyle olunca korkuya, paniğe kapılmaya da gerek yok. Son FETÖ’cünün de devletten kökü kazınana kadar  bu mücadele aynı kararlılık ve sabırla sürüyor, sürecek. Yanlışlıklar, eksiklikler süreç içerisinde ortadan kalkacak. Adalet yerini bulacak. ABD adına milletine ordusuna silah çekenler, işgal girişimine kalkışanlar hak ettikleri cezaları alıyorlar, alacaklar.

Tayfun KARAKUŞ
Bir Memleket Sever

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Tayfun Karakuş - Mesaj Gönder

# NATO, , FETÖ, ve, APO

göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Karamandan.com Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Karamandan.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Karamandan.com editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Karamandan.com değil haberi geçen ajanstır.



Şehir Markaları

Karamandan.com, Karaman ile özdeşleşen markaları ağırlıyor.

+90 (532) 765 24 01
Reklam bilgi

Anket Karamanlılar yeni belediye başkanından hangi alanda çalışma bekliyor?
Tüm anketler